- 26.12.2021
- Yayınlayan: Beliz Taylan
- Kategori: İş Hukuku
İş Kanunu hükümlerine ve ilgili mevzuata göre işverenler, işçilerinin ulaşım bedellerini karşılamak zorunda olmasalar dahi yapılmış olan iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde yol masrafına ilişkin hükmün bulunması durumunda bu hizmeti verme zorunluluğu hasıl olacaktır. İşveren söz konusu hizmeti işçilerine şu şekilde verebilir;
- İşveren kendi sağladığı araç ve işçisi ile toplu olarak işçilerini işin yapıldığı yere toplu olarak götürülmesini sağlayabilir.
- İşveren kendi nam ve hesabına yapılmış bir taşıma sözleşmesi kapsamında da işçilerini işin yapıldığı yere toplu olarak götürülmesini sağlayabilir. Bu durumda, işçiye karşı sorumluluk doğrudan işverene aittir.
- İşveren, işçileri ile araç zimmet sözleşmesi yaparak kendisine ait araçlarla işçilerine tahsis ederek, işin yapıldığı yere gidip gelmelerini sağlayabilir.
- İşveren ve işçiler arasında sözleşmesel bir ilişki kurularak , işçilerin iş yerine kendi araçları ile gelip gitmelerini sağlayabilir.
İşyerinde işçilerin şahsi otomobillerinin işyeri faaliyetlerinde kullanımı günümüzde pratik bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bilgi notumuzda da, işveren ile işçiler arasında bir sözleşmesel ilişki kurulması sonucunda işçilerin iş yerine kendi araçlarıyla gelip gitmelerinin sağlanmasının mali ve hukuki sonuçları üzerinde durulacaktır.
İşçiye ait Araçların İş Yeri Faaliyetleri Kapsamında Kullanılmasının Mali Sonuçları
İşçilerin işin gerektirdiği görev yerlerine giderken kendi özel araçlarını kullanmaları sonucunda işçilere akaryakıt ve aracın yıpranma giderler karşılığı yapılan ödemelerin, işyeri kayıtlarında gider olarak kaydedilip kaydedilemeyeceği hususuna bakıldığında;
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun İndirilecek Giderler başlıklı 40. maddesinde safi kazancın tespitinde indirilmesi kabul edilen giderler hüküm altına alınmıştır. İlgili maddenin 5. fıkrasında; “Kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan ve işte kullanılan taşıtların giderleri” nin gider olarak kabul edilebileceği belirlenmiştir. T.C. Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından konu ile ilgili vermiş özelgede aşağıdaki konulara ilişkin belirlemeler yapılmıştır (1):
“Bir masrafın genel gider adı altında masraf yazılabilmesi için, masrafla iş arasında açık, güçlü bir illiyet bağının mevcut olması masrafın işin önemi ölçüsünde yapılmış bulunması gerekeceğinden personelinize ait araçların şirket faaliyetinde kullanılması halinde bu araçlara ilişkin giderler karşılığında yapılan ödemelerin safi kazancınızın tespitinde gider olarak gösterilebilmesi için söz konusu araçların işletme tarafından kiralama yoluyla edinilmesi veya işletmenin aktifinde kayıtlı olması ve işte kullanılması gerekmektedir. Ayrıca, şirketinizin kiralamış olduğu araçlarla ilgili olarak yaptığı bakım, akaryakıt ve sigorta giderlerini Gelir Vergisi Kanununun 40/5 maddesine göre kurum kazancının tespitinde gider olarak indirmesi mümkün bulunmaktadır.’’ (https://www.gib.gov.tr/node/95325, 2011)(B.07.1.GİB.4.06.18.02-32229-7962-79 sayılı , 15/02/2011 sayılı T.C Gelir İdaresi Başkanlığı , Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Özelgesi )
Dolayısıyla işyerine dahil olmayan, işçiye ait araç için yapılan (akaryakıt gideri, aracın yıpranmasına karşılık yapılan ödemeler vb.) giderlerin safi kazancınızın tespitinde gider olarak kaydedilmesi mümkün değildir.
İşçiye Ait Araçların İş Yeri Faaliyetleri Kapsamında Kullanılmasının Hukuki Sonuçları
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Bu kapsamda da işçinin, kendisine ait aracı iş yeri faaliyetleri kapsamında kullanması durumunda olası bir kazanın meydana gelmesinin, işverenin işçiyi koruma yükümlülüğün ötesinde iş kazası kapsamında dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin değerlendirilme yapılması gereklidir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. Maddesi iş kazasının tanımı yapmıştır. Buna göre; Kanun’un 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı sayılanların;
- İşyerinde bulundukları sırada
- İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
- Görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda
- Emziren kadın sigortalının iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanda
- İşverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında
Meydana gelen ve sigortalı işçiyi hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hale getiren olaylar “iş kazası” olarak tanımlanmaktadır. Bir kazanın iş kazası sayılabilmesi için “iş yerinde” veya “iş yeri olarak kabul edilen yerlerde” meydana gelmesi koşulu aranıyor. Dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi eklentiler ile araçlar “iş yeri” tanımına giriyor. İş yerinin dışında meydana gelen kazalarda, işveren tarafından görevlendirme olup olmadığına veya niteliği gereği işin yapıldığı sırada olup olmadığına bakılmalıdır.
- İşçinin geçirmiş olduğu kazanın iş kazası sayılabilmesi için, öncelikli olarak ilgili yasada düzenlenen tanıma uyması ve meydana gelen kaza ile iş arasında bir illiyet bağının bulunması gereklidir. Söz konusu illiyet bağının gerekliliği Yargıtay’ın vermiş olduğu çeşitli kararlarla da sabittir. ‘’ Olay üçüncü kişinin %100 kusurlu davranışıyla meydana geldiğine göre, illiyet bağı kesilmiştir. Bu itibarla, davalı işvereni bu iş kazasından sorumlu tutmak olanağı yoktur. ‘’ (…)”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1986/9-722 K. 1987/203 T. 18.3.1987)
- 5510 Sayılı Kanun’ nun 13/1-a bendi hükmüne göre; işçinin işyerinde bulunduğu sırada meydana gelen bir olay, yapılan bir işle ilgili olduğu aranmaksızın iş kazası sayılmaktadır. Buna göre; işyeriyle veya işyerinde üretilen mal veya verilen hizmetle bağlantılı bulunan yerler meydana gelen olaylar da iş kazası kapsamında değerlendirilmektedir.
- 5510 Sayılı Kanun’un 13/1-e bendi hükümlerine göre; işçinin, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen kazanın ‘’iş kazası’’ olarak nitelendirilmesi için ise yukarıdaki ilgili maddede sayılan koşulların birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
İlgili maddeler göz önüne alındığında, işveren tarafından işçiye tahsis edilmiş bir araç olmadan, işçinin kendi aracı ile yapmış olduğu kazanın iş kazası kapsamında sayılması uygun değildir. İşveren tarafından işçinin yol masrafları karşılansa bile işçinin kendi aracıyla işin yapıldığı yere geliş gidişinin yapılması durumunda olası bir kazanın meydana gelmesi durumunda iş kazası kapsamına alınması Kanun’un lafzına bakıldığında (‘’işverenin sağladığı bir araçla işe gidiş geliş sırasında” ifadesi kullanılmıştır.) uygun olmayacaktır.
Ancak, işverenin çalışanı gözetme borcu neticesinde işçinin uğramış olduğu maddi ve manevi zararları karşılanmasını amaçlayan akdi bir tazminat sorumluluğu mevcuttur. İşverenin hukuki sorumluğu, TBK m. 112 ve TBK m. 417 f.2 ve 3’e dayandırılmaktadır. Söz konusu sorumluluğun niteliği kusur sorumluluğu kapsamında değerlendirilmelidir. TBK, işçinin iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasına ilişkin işverene genel bir sorumluluk yüklemiştir. İşveren, iş ilişkisi kapsamında işçisini koruma borcu altındadır. Bu nedenle de işçinin sağlığının ve güvenliğinin sağlanması işveren tarafından sağlanmalıdır.
İşverenin işçi ile birlikte iş ilişkisi çerçevesinde, iş yerine gidiş gelişi ve iş faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi sırasında işçinin şahsi aracının kullanılmasının kararlaştırılması ve işçinin bu kapsamda oluşacak masraflarının işveren tarafından karşılanması durumunda olası kazaların İş Hukuku doktrin ve uygulamaları kapsamında iş kazası neticesinde değerlendirilmesi mümkün olmasa da, işverenin, işçinin iş faaliyeti kapsamında uğrayacağı zararlar kapsamında bir kusur sorumluluğu vardır. Başka bir deyişle yukarıda izah edilen durumun bir sözleşmesel bir ilişkiye dayandırılması ve işçinin yol masrafının işveren tarafından karşılanması kararlaştırılması durumunda TBK gereğince işverenin işçiye karşı ‘’kusur sorumluluğu’’ olacaktır.
Bu nedenle de, işçinin bu durumda meydana gelecek kazalardan ötürü uğramış olduğu zararların işveren tarafından tazmin edilmesi gerekli olacaktır. İşveren söz konusu sorumluluktan ‘’kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe’’ (TBK madde 112) kurtulamaz.